7 Mart 2010 Pazar

YAVAŞLA !

Yoga’ya duyduğum aşkın giderek büyümesi ve beni kendine doğru çekmesinin doyurucu, derin yaşantısına sahip olan ben, sevdiklerime de aynısını hediye etmek isterdim..Onlara “yavaşlamak mı istiyorsunuz ? Peki yavaşlamak için ne yapıyorsunuz?” diye soruyorum ...Arıyorlar... kendi çözümlerini .. Anlıyorum..

Beni yavaşlatabildiği ve iç sesimi dinlediğimde fark ettiğim sadelikte huzur bulduğum için yogaya gönülden bağlandım.....Her içe dönüp pozlara kendimi yerleştirişimde, yaşamla ilgili, kendimle ilgili çok ama çok basit gerçeklerle sakin sakin yüzleşebiliyorum.. Diyemem ki herşey öylesine berrak ve açık ki benim için, süper aydınladım ... Diyeceğim şu ki, ben kendimi anlamaya çalışıyorum ve yavaşlamadan, bu gürültü patırtının ortasında bunu yapamıyorum ...

Geçen hafta sonu dersinde çok sevgili öğretmenim şu soruyu sordu sınıfa, muhteşem bir yin/öne eğilme pozuna yerleşmişken bizler...”Yaşamımızda yeterince coşku var mı ?” “Yaşamımıza coşku getirmek için, biz ne yapıyoruz?” “Başkalarının yaşamına coşku getirebiliyor muyuz ?”

Her zamanki gibi, bu derin soruların etkisiyle kendimi iyice içine bıraktığım pozda, gözyaşlarım bir nehir oldu, yıkandım, yıkandım..Yıkadım ruhumu yeniden, sessizce, yavaş, derin, yumuşak nefeslerin dostluğu eşliğinde... Ve kendime soru sormaya devam ettim o sessizlikte...

Yaşamımda yeterince coşku var mı ?
Yaşamıma coşkuyu getirmek için ben ne yapıyorum ?
Yaşamımda inancı, coşkuyu, mutluluğu kafdağının arkasında mı arıyorum ?
İnancı, coşkuyu, mutluluğu
...nefesimin bulunduğu yerde, burada , şu anda
...sahip olduklarımın derin farkındalığı ve doygunluğunda
...başkalarının hayatına getireceğim inanç, coşku ve mutlulukta
bulabilir miyim acaba ?

Tüm bunları “burada” bulabilecek olmanın gerektireceği öz-disipline cesaretimiz veya inancımız yoksa ve kafdağına doğru heyecanlı  bir yolculuğa çıkacaksak eğer , yanımıza alacağımız üç şey ne olurdu ?

Sağlığımızı, sevdiklerimizi ve bizi sevenleri, yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizi, sahip olduğumuz , hayatımızı bizim için kolaylaştıran şeyleri, işimizi, mesleğimizi, yeteneklerimizi, gezip gördüğümüz yerleri, koklayabildiğimiz çiçekleri, kendi gözlerimizle görebildiğimiz gökkuşağını, seyredebildiğimiz yıldızları bu kadar kolay kanıksayıp , doğal bir şekilde hakedilmiş şeyler olarak , dikkate değer bulamıyorsak eğer, yanımıza alacağımız üç şey bunlardan biri olsa da (ki muhtemeldir), gözümüz orada da onların gerçek güzelliğini göremeyecektir büyük ihtimalle....

Cevap yaşamın başlangıcından beri değişmedi diyorlar... Kaybettiğimiz şeylerin kıymetini biliyormuşuz biz insanlar.. 7 sinde neysek, 70inde de oymuşuz biz aslında....ben buyum’cuymuşuz biri bizi azcık derinlerde gezintiye çıkardığında ... Coşkuyla peşinden gittiğimiz şeyleri elde eder etmez ilgimizi yitiriveriyormuşuz çoğunlukla...Çarpıyormuş önce kendimizle ilgili keşfettiklerimiz , ama ne yazık ki bir türlü saplanamıyormuş benliğimize, kalıcı olamıyormuş etkisi hayatımızda farkına vardıklarımızın ... Can çıkar huy çıkmazmış naaparsak.... Yapacak birşey yok diyorlar....

Öyleyse çok yazık... Öyleyse biz burda ne arıyoruz ?

Yapacak tabiki birşey var...en azından “bir” şey var... yavaşlamak...izlemek.....zihnin nasıl çalıştığını ve bizi nasıl yanlış yollara sürüklediğini anlamak... sonra, zamanla, o sade sessizliğin içinde, anların içinde var olan narin güzellikleri seçebildiğini deneyimlemek gözlerimizin ve yüreğimizin... Kafdağının ötesinde de burada olanlar vardır muhtemelen...farklı renklerde ve biçimlerde belki... burada olanları göremeyen gözlerin, orada olanları göreceğine inanıyorsak eğer, yaşamımıza coşku getirmek için biz hiçbir şey yapmıyoruz demektir...

Peki bunu bilerek kendimizi tekrarlamaya dayanabilir miyiz ?

Ben cevabımı kendi içime haykırıyorum... Siz de öyle yapın...

Sonra gelin birbirimize yardım edelim... Edebiliriz ...