18 Temmuz 2010 Pazar

DeNGe

Yıllardır kendimi “iyi”leştirme yolunda yogadan, yoga felsefesinden, uzakdoğunun kadim öğretilerinden, kurslardan, seminerlerden , batı dünyasının son derece cömert kalplerinin yazdığı bilgelik yüklü kitaplardan , kendi kişisel gelişim yolunda mucizeler yaratmış ve yaratmakta olan dostlarımla sohbetten destek alırken bir şeyin giderek daha derinden farkına vardım... bazılarımız açık açık, bazılarımız gizliden gizliye şu soruyu soruyor sanki... DeNGe'de olmak, sıkıcı olmak mıdır ?

Çelişkili görünebilir belki.. Ama günlük hayata yerleşmiş tanımlamalarımızda, DeNGe'ye değer veren bir yan da var.. Koşturarak, sürekli bir yerlere yetişmeye çalışarak yaşamayı normalleştirdiğimiz bu koca dünyada, DeNGe önce aranır (“Dengemi Arıyorum”), bulunmak için (“Dengeni Bulmalısın”), bulunduğunda da iş bitmez, onu korumak gerekir (“Dengemi Korumaya Çalışıyorum”) çünkü orada kalmak çok zordur (“Dengede Kalmalıyım”). Dağa çıkıp herşeyi terkedecek değilsindir tabi ama...

Burdan şu sonuç da çıkarılabilir .. o zaman, DeNGe arada bir gidilip dinlenilecek bir yer’dir... sonra da yaşam’aya tüm heyecan’ıyla kalındığı yerden devam edilecektir... yaz tatiline çıkmak gibi :-)) Peki , hani gidip de dönmek istemediğimiz yaz tatilleri vardır ya, onlar sıkıcı mıdır ?

En kötü ihtimalle geceleri, sadece nefesimizin sesiyle yatağımıza yatmış bir anlığına tavanı seyrederken , bir anlığına düşüncelerin , duyguların üzerimizden sadece geçip gitmesine izin verirken ve o derin anlardaki sessizliği anlamaya çalışırken yanınıza gelir DeNGe.. siz sessizlikte bir gariplik olduğunu düşünmekle meşgulken, elinizi tutar, omzunuza atar kolunu ve kulağınıza fısıldar “ sakinsin... sakin, huzurlu ve burada'sın.. derin bir nefes al.. bırak tüm düşüncelerin gökyüzündeki bulutlar gibi akıp gitsin.. seyret onları olduğun yerde.. derin derin nefes al.. şu an yapılacak hiçbir iş yok..yerine getirilecek hiçbir sorumluluk yok.. sakinsin.. rahatsın.. huzurlusun.. burada'sın....ve herşey yolunda...” Sonra sabah kalkıp nereye gideceksek oraya giderken, yolda düşünmez miyiz ? Neden yanımda götüremiyorum dün akşamki ziyaretçiyi sanki ? Yoldaşlığından sıkılır mıydık alsaydık yanımıza ?

Bizim normalleştirdiğimiz dünyada, doğal olduğunu düşündüğümüz yolların hiçbiri sessizliğe, o tarifsiz , derin dinginliğe çıkmıyorsa, yol kenarındaki ağacın çiçekle donanmış yapraklarına çevirdiğimizde gülümseyen yüzümüzün gevşeyen bütün kaslarında, saçlarımızı savuran rüzgarın serinliğinde, gözü kapalı dinlediğimiz müziğin yumuşak kollarında ona tekrar rastlarız, o da ancak günün kaçamak vakitlerinde... ne güzeldir o an’ların kollarına bırakmak varlığımızı.. keşke deriz, kaçamak yapmasak , hep, her zaman birlikte yaşasak bu sevgi.li.yle... kaçamak'lık bitip de, bir'leşsek o sevgi.li.yle, sıkılır mıyız sonunda acaba ?

Hepimiz içgüdüsel olarak orayı biliyoruz aslında....Kimileri için oraya gitmek, orada kalmak daha kolay ve doğal görünüyor...O tarz insanlar için de bazı tanımlamalar geliştirmişiz... Kanatsız melektir onlar.... Peygamber gibidirler.... Kadın ya da erkek gibi bile göremeyiz bazılarını, o kadar cinsiyetsiz meleğimsi varlıklar olurlar gözümüzde... Onların, bizim gibi sıradan :-) insanların yaşadığı çelişkilerin, savrulmaların , yorgunluk ve bıkkınlıkların hiçbirini yaşamadığını bile düşündüğümüz olur..... Hadi itiraf edelim, tanımadığımız halde o insanların azcık sıkıcı olduklarını, onların hayatının renksiz olduğunu bile düşünebiliriz...

Kendiyle incelikle dalga geçenlerin rengarenk esprilerini gözden kaçırabiliriz... Derin bir meditasyon anında “Who am I ? (Ben Kimim?)” diye soran bir öğretmenin hemen ardından “I don’t know , I don’t know (Bilmiyorum, bilmiyorum !)” diyişinden sonra odada kopan kahkahayı görmeden, meditasyonun başlarda bunaltıcı, basit ve tekdüze gelebilen ilerleyiş yolundan sıkılıp “ bana göre değil” diyip cayabiliriz... ne manastırlarda yaşayan ne insanlar ne duygularıyla boğusurlar, tahmin bile edemeyiz...

Siz bu tarz insanların (kendini DeNGe'yi, özgürlüğü bulmaya adayanlar diyorum ben onlara) yanında hissettiklerinize hiç dikkat ettiniz mi....Ben ettim....Kendini dersine çalışmaya adamış, yaşamın tüm olanaklarının farkında olan ve öğrenmeye tutkulu o insanların yanında ben “coşku” hissediyorum... Yaşam coşkusu... Öğrenme, büyüme ve etrafıyla paylaşma coşkusu...

Yaşamımıza DeNGe'yi getirmeyi öğrenmeye başladığımızda, içimizde olanları izlemekle meşgulüz en başlarda...sonra merak etmeye başlıyoruz... yanımızdakiler ne hissediyor acaba... onlara da olumlu yansıyor mu içimizde hissettiğimiz bu dönüşüm... Onların yaşamına da “coşku” getirebiliyor muyuz ? diye sorma noktasına geliyoruz..

Yaşamıma coşku’yu DeNGe'de hisssettiğim zaman davet edebiliyorum ben.... Ve bakıyorum da, o zamanlarda, etrafımdakilere de , yaşamlarına coşkuyu davet etmede ilham olabiliyorum...Ben diyorum ki, DeNGe'de olmak, yaşamı coşkuyla yaşamak , gerçek potansiyelini coşkuyla yaşamak ve etrafla bu coşku'yu sınırsız bir sevinçle paylaşmak olsa gerek... DeNGe'de olmak tüm yaşamı o gidip de dönmek istemediğimiz yaz tatili gibi yaşamak olsa gerek...DeNGe'de olmak o yol arakadaşıyla, bizi içinde yaşadığımız an'ların güzelliğiyle buluşturan o gezintiye sık sık çıkmak demek olsa gerek... DeNGe'de olmak o sevgili'ye tutunup Nehir'in öbür yanına atlamak olsa gerek...Sıkıcı mı ? Tüm bunlardan daha ilginç ne olabilir hayatta ?

Soruyu biraz değiştirerek soralım kendimize....İçimizdeki dengeyi , o muazzam “orta”da duruş’u, yukarıdan herşeye yorumsuz , kişiselleştirmeden , saplanıp kalmadan bakabilip, olduğu gibi algılayış’ı , yaşam amacını keşfedip o yola kendini kaygısızca bırakış’ı hedeflemek size zor ve ulaşılmaz mi geliyor ? Deneyip, deneyip beceremediğinizi gördünüz de, geri mi çekildiniz defalarca ? Sadece şu peygamberimsi, meleğimsi varlıkların becerebilecekleri tarzda bir iş mi bu sizce ?

Soru asıl buysa, büyük bir yük kalksın üzerinizden.... çünkü bu soruyu sorup da cevabı merak ettiğimiz anda, geri dönüşü olmayan bir yoldayız demektir...içinizdeki , hep yargılayan, sorgulayan, analiz eden, hiç beğenmeyen, güvenmeyen, söz’de sizi koruyan o “ikinci ses”’e HAYIR diye seslenerek başlayın yolculuğunuza .. Şüphe’nin boynunuza takılmış kemendini çekip çıkarın..

Yol’a koyulalım..

Evet, farklı yollardan gideceğiz kendimize..

Yol’umuz uzun ve bizim içimizde...

Ama hepimiz aynı yere varacağız... o Dağ Gölü’ne...

Ve yalnız değiliz.... Sevgiyle, hoşgörüyle, açık bir kalple , korkusuzca sarılırsak eğer birbirimize..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder